HERKESELAZIM

HERKESE LAZIM

GÜNCEL

TRT 6 (ŞEŞ) VE BİZ

4 Temmuz 1776 da Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinin ilanından sonraki tüm uluslararası insan hakları belgeleri, ‘‘İnsanlar arasında eşitliği ve doğal adaleti’’ temel ilke olarak ele almıştır. Buna göre tüm insanlar eşit yaratılmış; her insanın yaşama, özgürlük ve mutluluğa ulaşmayı hükümetlerinden isteme hakkı var.

Bireylerin eşitlik ve doğal adalet ilkesini ahlaki bir değer olarak kendi aralarında uygulaması için ise herkesin anlayabileceği çok basit bir kural var:  ‘‘Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, diğerine reva görmemek.’’ Bu kural, insanın vicdanı ve onuruyla da ilgilidir.

Deneyimler, insanların bazı durumlarda bu kuraldan rahatlıkla sapabileceklerini, her nedense kendilerinin daha öncelikli olduklarını ve daha üstün haklara sahip olduğunu düşünebildiklerini de göstermektedir. Mesela bazı insanların diğerlerine nazaran daha özel olduklarına, kendi dil ve kültürlerinin üstünlüğüne inanmaları gibi. Bu durumda da eşitliğin ve adaletin güvencesi olarak yasalar ve hukuk devreye girer.

Ellerinde devletin egemen gücünü ya da örgütsel başka bir gücün kudretini bulunduran bazı iktidarlar da ellerindeki gücü ve sahip oldukları iktidarı yitirmemek için, çoğu zaman adalet ve eşitlik ilkesinden kolaylıkla ayrılabilirler. Bu durumda yönetilenlerin içinde bulundukları ya da kendilerine reva görülen, eşit ve adil olmayan siyasal durumu düzeltmeyi talep etme hakları vardır. Ancak yönetilenler alışılagelen statükocu, eşit ve adil olmayan yönetim biçimini değiştirmeyi talep etmek yerine, tabi tutuldukları manipülatif etkilerden dolayı, içinde bulundukları eşitsizliği ve adaletsizliği görmeyerek bunun bir doğal yaşam tarzı olduğunu da düşünebilirler. Tarihi deneyimler de bunu göstermektedir. 

Yönetim erkini ellerinde bulunduran bazı siyasi iktidarların, yönetimlerini sürdürme ihtirasları nedeniyle toplumun içinde ve yurttaşları arasında yarattıklar adaletsiz ve eşit olmayan uygulamaları veya hukuki hak arama yollarını koydukları yasalarla tıkamaları bazen katlanamaz bir hal alabilir. Bu durumda da adil ve eşit olmayan uygulamalara muhatap olan insanlar, sırf insan oldukları için sahip oldukları, mutluluğa erişmelerinde kendileri için çok önemli addettikleri haklarını kullanma taleplerini bireysel ya da toplumsal tepkileriyle dile getirirler. Bu onların en doğal hakkıdır. Türkiye’de Kürt kökenli yurttaşların anadilde eğitim, kültürel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönündeki talep ve tepkileri gibi…

Birey olarak bazı kararlarımızı kendi irademizle ve isteyerek alırız. Bazı kararlarımızı da zaman içinde koşulların dayatması sonucu alırız. Siyasi iktidarlar da öyledir. Ancak siyasi iktidarların, ülke yurttaşlarının doğal hakları olduğu için özgürlüklerini genişletme yönünde isteyerek aldıkları kararları,  en sağlıklı olanıdır. Zira siyasi iktidarca kendiliğinden ve isteyerek alınan bu kararlarla yönetilenler, bir yandan siyasi iktidarla daha barışık olur, diğer yandan kendilerinin yönetim tarafından kabul görüldüklerini ve yönetime katılma haklarının  (Participation) olduğunu düşünürler. Bu da toplumda siyasi istikrarı sağlar, barışı getirir, aynı ülkede karşı karşıya değil birlikte veya yan yana yaşama kültürünü geliştirir. 

Türkiye’de, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Kürtlerin toplumsal ve kültürel haklarının ve özgürlüklerinin genişletilmesiyle ilgili çok az karar, siyasi iktidar veya hükümetler tarafından sosyoloji, tarih ve bilim gerçekliğinden yola çıkılarak adalet ve eşitlik ilkesi nedeniyle kendiliğinden alınmıştır. Bu yönde alınan kararların çoğu ya ülke ve dünya koşullarının dayatması ya da ülke insanının artık tahammül edemeyeceği kadar ağır bedeller ödemesinden sonra alınmıştır. Bu nedenle, Kürtlerin toplumsal ve kültürel haklarının tanınması ve özgürlüklerinin genişletilmesiyle ilgili atılan her özgürlükçü adıma sevinilmesi gerekirken, bu gelişme eleştirilere de neden olmaktadır. 

Artık Türkiye’de, siyasi iktidarların ve kanaat önderlerinin, Kürt kökenli yurttaşlarımızın demokratik kültürel hak ve özgürlük taleplerini, devletin kalkınmasının, büyümesinin, siyasi istikrarının ve iç huzurunun önünde bir engelmiş gibi değil, bu yurttaşlarımızın dil ve kültürleriyle ilgili toplumsal ve bireysel taleplerinin, ‘‘Adalet ve Eşitlik’’ ilkesi içinde evrensel hukuk değerleri bağlamında değerlendirerek temel bir insan hakkı olarak görmeleri gerekir.

Bu tarzda Adalet ve eşitlikçi bir anlayışın Türkiye bürokrasisine de yerleşmesi için bir enstrüman olmasını umut ettiğimiz ve bu bağlamda Cumhuriyet tarihinde bir mihenk taşı sayılması gereken  TRT 6 (Şeş), 01 Ocak 2009 dan beri Kürtçe yayına başladı.

Türkiye bürokrasisinin veya siyasilerinin statükocu düşünen geniş bir kesimi, bu gelişmeden hiç memnun değil. Çünkü bunun Türkiye’nin bir projesi olmadığını, dış ülkelerin, özellikle AB’nin ve ABD’nin dayatması sonucu atılan bir adım olduğunu bu nedenle bunun aslında Kürtlere verilen bir ödün olduğunu söylemektedirler. 

Yine bir kısım Kürtler de bu yenilikten ve gelişmeden memnun değiller. Çünkü onlar da bu gelişmenin kendi mücadeleleri sonucu elde edilmiş bir kazanım olduğu halde, bunun yasal alt yapısının oluşturulmasında kendilerinin muhatap alınmadıklarını, hatta bu işin yasal alt yapısının dahi henüz olmadığını, bu nedenle bu adımın yeterli kabul edilemeyeceğini, söyleyip memnuniyetsizliklerini dile getirmektedirler. 

Fakat ister ödün verilmiş olsun, ister yetersiz bir adım olsun, biz, TRT 6 (Şeş)’in Kürtçe yayına başlamasından memnunuz; hem de çok.

Biz kim miyiz?

Biz, Türkçe bilmedikleri için devlet bürokrasisinden çekmediği kalmayan, çocuğumuz okusun da onuruyla rahat bir lokma ekmek kazanabilsin düşüncesiyle, boğazından kesip öğretim masraflarımızı karşılayan Kürt ailelerin, 12 Eylül tanklarının üstünden henüz geçtiği Üniversitelerde okuyan, şimdilerde ise kırklı yıllarını yaşayan, kimi memur, kimi öğretmen, kimi doktor, kimi avukat, kimi mühendis olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıyız. İlkokula başladığımızda tek kelime Türkçe bilmiyorduk. Kimimiz çok güzel Türkçe öğrendi. Kimimiz hala Kürt aksanıyla Türkçe konuşuyor. Anne ve babamızla çocuklarımız arasında Türkçe tercümanlık yapmak zorundayız. 

Okurken sırf bir üniversite bitirip meslek sahibi olmakla yetinmedik. Çalışmaktan başka sermayemiz olmadığı için bir taraftan çalışırken, diğer taraftan da daha yararlı bir yurttaş olmak için hem mesleki açıdan hem de kişisel olarak kendimizi yetiştirdik; dünyayı öğrendik.  

Öğrencilik dönemlerimizde ve belki de hala bazılarının düşündüğü gibi, biz Kürtçe serbest olsun, Kürtlerin toplumsal ve kültürel hakları tanınsın derken ne ‘‘bölücülük yapıp vatana ihanet’’ ettik, ne de elimize silahı alıp dağa çıkmadığımız için ‘‘uşak’’ olduk.

Hukuka ve yasalara uygun yaşayıp, aslanın midesinde olan ekmeğimizi kazanırken, Adaletsizliğe ve eşitsizliğe de boyun eğmedik. Gücümüz ve bilgimiz yettiğince özgürlüğe ve mutluluğa erişmenin herkesin ve Kürtlerin de hakkı olduğunu her ortam ve fırsatta dile getirdik. 

Askerlik yaptık, çalıştık, ürettik, vergimizi verdik.

Vatan, Millet, Silistre edebiyatıyla devlet ihalelerinden palazlanmadık.

İçi kuru, ideolojik nutuklar atmaktan, sermayenin millileşmesi ya da globalleşmesi gerektiğini söylemekten ziyade,  ülke insanlarının kalplerinin globalleşmesini, yaşamın güzelliklerini, sanatı, barış içinde birlikte yaşamayı, herkesin diğerinin de mutluluğa erişme hakkının olduğunu bilmesi ve saygı göstermesi gerektiğini, söyledik, savunduk, yazdık, anlattık, öğrettik.

Mürit olmadık; kimseleri omuzlarda taşımadık. Bizi de kimse omuzlarına almadı.

Üstün yetenekli değiliz. Herhangi bir liderlik vasfımızda yok. Uluslararası literatüre geçebilecek olan bir yenilik de icat etmedik. Bu nedenle fotoğraflarımız da gazetelerde de yer almıyor.  Onun için suretimize aşina değilsiniz

Ama bizim bir özelliğimiz ve güzelliğimiz var, sizde de olmasını istediğimiz.

Biz, bu ülkede her zaman ve her yerde hukukun üstünlüğünü, eşitliği ve adaleti savunduk ve savunuyoruz. 

Kürdüyle, Türküyle, Müslümanıyla, Hırıstiyanıyla, Sunnisiyle, Alevisiyle bu ülkedeki her yurttaşın, yaşayan her insanın devlet bürokrasisinde herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulmadan, eşit muamele görmesini ve kendisini, diliyle, kültürüyle, inancıyla özgürce ifade edebilme, bunları öğrenme ve geliştirme hakkına sahip olmasını istiyoruz. 

Bu ülkenin geleceğinin ancak bu şekilde umut verici ve aydınlık olacağına inanıyoruz. 

Türkiye’nin sahip olduğu ekonomik kaynakları, coğrafyası ve eğitimli insan sayısıyla yurttaşlarının barış ve refah içinde yaşayan bir diğer İsviçre olmaması için hiç bir engel yoktur.

Biz doğmalara karşıyız. Bilim ve aklı öncü kabul ediyoruz. İnançlara da azami saygıyı gösteriyoruz. Bu şekilde düşünenleri seviyoruz. Onların yanında yer alıyoruz. Bunların aksini düşünenlerin bu ülkeye hiçbir yarar sağlayabileceklerine inanmıyoruz.   

Şimdi TRT 6 (Şeş) in Kürtçe yayına başlamasına karşı olanlara ya da yeterli bulmayanlara sormak istiyorum.

Bizim TRT 6 (Şeş) in yayına başlamasına niye sevindiğimizi anladınız mı?

Yoksa bizi hala bölücü,  ötopist ve hayalperest veya uşak olarak mı görüyorsunuz?

Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi yazarlarından Thomas Jefferson: "Bir toplumun, yaşayışında bir ideali tamamen gerçekleştirememiş olması, bu ideali değerden düşürmez." der

Türkiye’nin eşit ve özgür yurttaşların ülkesi olması dileğiyle…

 

Cihan İPEK, LL.M

Avukat

 

 

Diyarbakır, 12.01.2009

Bugün 4 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
MAMOSTE MAM SALİH
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol